Burak Dalgın: “Asgari Ücreti Belirlerken Hassas Bir Denge Kurmaya Mecburuz. Vatandaşımızı Fukaralığa, İşletmelerimizi İflasa İtemeyiz”

DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Burak Dalgın, “Asgari ücreti belirlerken hassas bir denge kurmaya mecburuz. Vatandaşımızı fukaralığa ve sosyal yardıma, işletmelerimizi iflasa ve kayıt dışına itemeyiz. Bir yanda paryalık bir yanda vasatlık. Bunların ikisini de reddediyoruz. Elbette asgari ücret milyonlarca vatandaşımızı enflasyona ezdirmemeli, vatandaşımızı insan onuruna yakışır bir şekilde yaşatmalı” dedi.

DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Burak Dalgın, TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Dalgın şöyle konuştu:

“HASAN BİTMEZ’E ACİL ŞİFALAR DİLİYORUM”

“Bugün Meclisimizde üzücü bir olay yaşadık. Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Hasan Bitmez bir rahatsızlık geçirdi. Öncelikle Allah’tan kendisine acil şifalar diliyorum. Geçen hafta burada, bu kürsüde, öz yurdunda garip, öz vatanında parya haline getirilen vatandaşlarımızın dertlerini konuşmuştuk. Maalesef toplantımızın hemen ardından bunun iki tane çok acı örneğini yaşadık. Bir tanesi Yunus Emre Göçer, Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlunun ezdiği kurye kardeşimiz. Allah gani gani rahmet eylesin. Fail göz göre göre, elini kolunu sallaya sallaya ülkemizden kaçmış.

İkinci ve diğer örnek Tunahan Yılmaz. Geçen hafta yine bu kürsüde dile getirdiğim başıboş köpek sorununun bir kurbanı. Benim konuşmamdan bir gün sonra Ankara’da şehrin göbeğinde başıboş köpeklerin parçaladığı dördüncü sınıf öğrencisi evladımız. Kendisi yoğun bakımda, durumunun iyiye gittiğini öğreniyoruz. Kendisine de acil şifalar diliyorum. Başıboş köpekler meselesi halının altına süpürülebilecek bir mesele değil, gerçek bir problem.

Asgari ücret doğrudan 7 milyona yakın, dolaylı olarak da tüm özel sektör çalışanlarımızı ilgilendiren bir konu. Ama maalesef mesele tek bir boyutuyla konuşuluyor, tek bir soruya indirgeniyor: ‘Asgari ücret kaç lira olsun?’ Bu tabi anlaşılabilir bir şey ama bunu yaparken, kaş yaparken göz çıkartmamak lazım. Bu yüzden de konuya geniş bir çerçeveden bakmak gerektiğini düşünüyorum. Yedi farklı açıdan bu konuyu konuşalım.

“TÜRKİYE YÜZYILI’NDAN MİLYONLARCA İNSANIN MUTFAK MASRAFINI KARŞILAYAMADIĞI BİR DURUM MU BEKLİYORSUNUZ?”

Birincisi, asgari ücret açlık sınırının altında. … 11 bin 400 liraya bırakın giyimi, bırakın kültürü, vatandaşlarımız mutfak alışverişlerini yapamıyorlar. Türk-İş’in kasım ayı araştırmasını açıklayalım. Türkiye’deki açlık sınırı 14 bin lira, yoksulluk sınırı 46 bin lira. Bekar bir çalışanın yaşama maliyeti 18 bin lira. Durum buyken insanlardan 11 bin 400 lirayla aile geçindirmeleri bekleniyor. Hükümete sesleniyorum: Türkiye Yüzyılı’ndan milyonlarca insanın mutfak masrafını karşılayamadığı bir durum mu bekliyorsunuz, bunu mu anlıyorsunuz? Asgari ücrette 350-400 dolar seviyesini bir türlü aşamıyoruz. Zamlarla 400 dolara yaklaşıyor veya geçiyor, sonra kurun yükselişiyle 350, 300 küsur dolara iniyor.

Ucuz iş gücü, ucuz ülke, ucuz para diye diye ülkemizi vasatistan, vatandaşımızı da parya yaptılar. Vasatistan olmayı da parya olmayı da reddediyoruz.

“KAĞIT ÜSTÜNDE ZAM YAPMANIN BEREKETİ ANCAK 3 AY SÜRÜYOR”

İkincisi, asgari ücrete yapılan zam enflasyon tarafından en fazla 3 ay içinde eritiliyor. Bereketi ancak birkaç ay sürüyor. Bir hesap yapalım. Yıl başında belirlenen net asgari ücret 8 bin 506 liraydı. Haziran ayına geldiğimizde bir çalışanın enflasyondan arındırılmış reel ücreti 7 bin 100 liraya kadar gerilemişti. Cebinden bin 500 lirayı enflasyon yemişti.

Ara zam yapıldı, 11 bin 400 liraya çıktı. Ancak bu zam da enflasyon karşısında direnemedi, geçen ay itibarıyla reel asgari ücret 7 bin 100 lira seviyesine yine indi. Yani, kağıt üstünde zam yapmanın bereketi ancak 3 ay sürüyor. Enflasyonu düşürmeden vatandaşın alım gücünü arttıramazsınız. Geri kalan her şey rakamlarla oynamak olur, makyaj olur.

Vatandaşımızın hayat kalitesini yükseltmenin yolu kağıt üzerinde zam yapmak değil, enflasyonla sözde değil özde bir mücadele yapmaktır.

“5 KİŞİDEN 2’Sİ ASGARİ ÜCRETLE ÇALIŞIYOR”

Üçüncüsü, asgari ücret artık bir genel ücret haline geldi. Çalışma Bakanlığı ne diyor: ‘Asgari ücret uygulamada verilebilecek en düşük ücrettir.’ Yani, mesleki ve teknik becerisi olmayan, tecrübesi az çalışanlara verilebilecek olan bir ücrettir. İspanya’da asgari ücretle çalışanların oranı yüzde 1, Almanya’da yüzde 6,5, Bulgaristan’da yüzde 14. Türkiye’de asgari ücretlilerin oranı kaç? Sıkı durun: yüzde 40. Neredeyse yarısı, 5 kişiden 2’si asgari ücretle çalışıyor. İşin kötüsü, asgari ücretin yüzde 20 fazlası kazanan şeklinde bakacak olursak bu oran yarıyı aşıyor. Yani, kayıtlı çalışanlardan 12 milyon kişi 14 bin liranın altında maaş alıyor.

Bu, orta direğin yok olması demektir. İki kişi iyi bir maaşla çalışan bir ailenin yoksulluk sınırı altında yaşaması demektir. Bırakın iki anahtarı, ev ve araba alma hedefini, ayın sonunu getiremeyen milyonlarca insan demektir.

Dördüncüsü, yıllar içinde asgari ücret bir net ücret oluyor, bütün ücretler asgari ücrete doğru geliyor. 2007’de ortalama ücret asgari ücretin 2,4 katıymış. Bugün bu oran 1,7’ye gelmiş durumda. Asgari ücret açlık sınırına doğru gidiyor, ortalama ücretler de asgari ücrete doğru gidiyor. Bunun doğal neticesi tecrübe, eğitim, çalışkanlık gibi konuların raftan kalkmasıdır. Bunun doğal neticesi kolay para hevesinin ve kredi batağının toplumu bir kanser gibi sarmasıdır. Kötü ekonomi idaresinin neticesi sefalettir.

“ASGARİ ÜCRET DEMİR ATILACAK BİR LİMAN DEĞİLDİR”

Beşincisi, asgari ücretle çalışanlar daha yüksek maaşlı işlere geçemiyorlar. Asgari ücret demir atılacak bir liman değildir. Bir merdivenin ilk basamağıdır, ücretlerde yukarı doğru tırmanırsınız. Fakat ülkemizde asgari ücretten çıkmak çok zor bir duruma geldi. İş hayatına asgari ücretle başlayan kişiler oraya takılıp kalıyor, yukarıya geçemiyorlar.

Altıncısı, asgari ücretin refah etkisi şehirden şehre, bölgeden bölgeye çok değişiyor. Biliyorsunuz illerimiz arasında çok ciddi yaşam maliyeti farkları var.

Yedincisi, hükümet asgari ücreti belirliyor, parasını özel sektör ödüyor. Hükümet açıkladığı için sanki kendi cebinden birilerine para veriyormuş gibi bir hava esiyor, bu çok yanlış. Birincisi, kamuda asgari ücretle çalışan kimse yok. Hükümet kimseye bu parayı ödemiyor. Asgari ücreti ödeyen özel sektör işletmeleri. Oradaki işletmeler deyince de aklımıza büyük holdingler gelmesin. Türkiye’deki 10 kişiden 7 tanesini KOBİ’ler istihdam ediyor.

Kamunun rolü demişken işin hürriyetler kısmını da vurgulamak istiyorum. Hükümet 5 milyon memurun maaşını belirliyor mu, belirliyor. 16 milyon emeklinin maaşını belirliyor mu, belirliyor. 7 milyon asgari ücretlinin maaşını doğrudan belirliyor mu, belirliyor. Milyonlarca özel sektör çalışanının maaşını belirliyor mu, belirliyor. Toplumun 4’te 3’ünün gelirini belirleyen bir hükümet her şeyi belirliyor demektir. İktisadi, toplumsal ve siyasi hürriyetler bir bütündür. Bu tarafta bu kadar ağırlığı olan bir yapının toplumsal ve siyasi tarafta da ağırlığı çok yüksek olur. Buna da dikkat çekmek istiyorum.

“VATANDAŞIMIZI FUKARALIĞA, İŞLETMELERİMİZİ İFLASA İTEMEYİZ”

Asgari ücreti belirlerken hassas bir denge kurmaya mecburuz. Vatandaşımızı fukaralığa ve sosyal yardıma, işletmelerimizi iflasa ve kayıt dışına itemeyiz. Bir yanda paryalık bir yanda vasatlık. Bunların ikisini de reddediyoruz. Elbette asgari ücret milyonlarca vatandaşımızı enflasyona ezdirmemeli, vatandaşımızı insan onuruna yakışır bir şekilde yaşatmalı. Rakamları da vereyim. Son asgari ücret zammından sonra yılın sadece ikinci yarısındaki enflasyon yüzde 40. Önümüzdeki yıl hükümetin kendi alacaklarına, vergi ve harçlara yapmayı düşündüğü zam yüzde 58,5. Yani ‘asgari ücret zammı kaç olsun’ derken, yüzde 40’ı yani son 6 ayda cepten giden parayı ve önümüzdeki sene için yeniden değerleme oranını göz önüne almaları lazım.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir